25 Şubat 2016 Perşembe

627 yılında Beni Kureyza isimli bir medineli kabileden 900’e yakın Yahudi Muhammed’in emri üzerine müslümanlarca katledildi. Katliam sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp gecenin ilerleyen saatlerine dek sürdü. Kaçabilenler esir olarak alınıp köle pazarlarında satıldılar. Kuran’da bu olay Ahzab Suresi’nin 26. Ve 27. Ayetlerinde şöyle geçer: Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah’ın her şeye gücü yeter. Kuran’da yazanların incelenmesi Yukarıdaki ayetlerde değinilen insanlar Beni Kureyza kabilesindeki Yahudilerdir. Bu yahudilerin katli için ortaya sürülen sebep ise iddia edildiği üzre Medineli müslümanlarla savaşmaya gelen Mekkelileri desteklemeleridir. Bu Kuran ayetlerinin incelenmesi, olay gerçekleştikten sonra Kuran’da yer aldığı bilgisini doğrulamaktadır ve yine bu ayetlere göre Ehl-i kitaptan olup Mekke’lilere yardım edenleri suçlayan Allah’tır. Müslümanlar genellikle Beni Kureyza katliamını bu ayetleri göstererek haklı çıkarmaya çalışırlar çünkü ayetler Kureyza kabilesinin anlaşmayı bozup müslümanlara karşı Mekkelilerle birleştiğini ima eder. Varılan sonuç, anlaşmanın bozulup Mekkelilerin tarafında savaşmak hainlik olduğu için, Beni Kureyza’nın yahudileri toptan imha edilmeyi haketmiştir. Bu suçlama tamamen temelsizdir ve Beni Kureyza kabilesi tarafından toptan yokedilmeyi gerektirecek hiçbir hainlik yapılmamışır. Bu insanlar sadece Muhammed’in saldırganca tutumunun bir kurbanı olmuşlardır. Kuran üzerinde ilerlemeye devam ettikçe bu nokta daha iyi anlaşılacaktır. Bu sebeple Kuran’ın Hendek Savaşı’ndan ilk bahsettiği yerden başlamak gerekir. Çünkü söz konusu katliam bu savaştan sonra gerçekleşmiştir. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi. (Kuran 33:9) Allah, kendisine inananlara bağışladığı nimetleri hatırlatıyor. Büyük ordular Müslümanlara saldırmaya geldiğinde, onların üzerine rüzgar göndererek düşmanı geri çeviriyor ve inananları felaketten kurtarıyordu. Bu ayet Muhammed’in düşmanlarının Allah tarafından geri çevrildiğini ima ediyor. Ancak düşmanların savaştıktan önce mi sonra mı çevrildiğinden hala emin değiliz. Kuran’ı okumaya devam edersek; Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman; (Kuran 33:10) Burada Allah devasa Mekke ordusuyla karşılaştığında müslümanların durumunu gösteriyor. Müslümanlar Allah’tan şüphe duymaya başlıyorlar, böyle büyük bir orduyla çarpışmanın onlar için hiç de iyi sonuçlanmayacağına inanıyorlar. Ibn Kesir tefsirinde bunu açıkça ortaya koyar: İbn Jarir şöyle demiştir: “Allah’ın elçisinin yanında olanlardandan bazılarının şüpheleri vardı ve sonucun müminlerin aleyhine olacağını ve Allah’ın buna izin verebileceğini düşünmüştü. (Ibn Kesir - Kuran 33:10 tefsiri) Kuran ayetleri Ibn Kesir’in tefsiri ile ele alındığında Muhammed ve ordusunun Hendek’te savaşacak durumda olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Muhammed Mekke ordusunun gücünü çok önceden duymuştu ve bu sebeple silah arkadaşlarından olan İranlı Salman’ın tavsiyesine uydu ve Mekke’lilerin müslüman topraklarına girmesinin önüne geçmek için çevrelerine hendekler kazdılar. Savaşa adını veren şey de Muhammed’in uyguladığı bu taktiktir. Mekkeliler iki kabileden oluşan dev bir orduydu. Bu kabileler Kureyş ve Gatafan kabileleriydi. Muhammed’in bu savaşta böylesine defansif bir duruş sergilediği gerçeği dahi zamanın müslüman ordusunun zayıflığını ve düşmanlarının kuvvetini ispatlıyor. Hendek savaşının aslında kimsenin tek kılıç sallamadığı bir savaş olduğu açıktır. Kalabalık sayıda oldukları ve o zamanki müslümanların tamamını yok edebilecekleri halde Mekke ordusu hendeklerin önünde durmak zorunda kalmış ve müslümanların toprağına giriş yolunu bulamamıştır. Müslümanlara ulaşmanın tek yolu Muhammed’in hendek kazmadığı Beni Kureyza yoludur. Sonuç olarak savaşıp galip gelmek isteyenler sonuç alamamış ve eli boş olarak geri dönmüşlerdir. Allah Kuran’da düşmanın üzerine rüzgar göndererek, yerleşim yerlerini dağıtarak korku saldığını ve bu sebeple geri çekilmek zorunda kaldıklarına tanıklık ediyor. Bu sebeple Kuran savaşın gerçekleşmediğini doğruluyor. Hadislerde yazanların incelenmesi Kuran’da yazanlardan yola çıkarak Hendek savaşının hiç yapılmadığı ispatlandığına göre, savaşmadan canlarını kurtaran Muhammed ve ordusunun dikkatini Beni Kureyza’ya çevirmesine neyin sebep olduğunu güvenilir İslami kaynaklardan araştırmak gerekir. Allah’ın kendisi Mekke’lileri geri çevirdiğini ve müslümanların kaçmalarına yardım ettiğini, aksi taktirde onları kaçınılmaz bir yokoluşun beklediğini belirtiyor. Şimdi İbn Kesir’e dönelim ve bundan sonra neler olduğuna bakalım: Allah’ın elçisi Medine’ye zaferle döndü ve insanlar silahlarını bıraktı. Allah’ın elçisi yıkanarak savaşın kirini üzerinden atarken, Cebrail sırmalı ipek kumaştan bir örtü içinde ona göründü ve dedi ki “Silahlarınızı bıraktınız mı ey Allah’ın elçisi?” Muhammed “Evet” dedi. Ardından Cebrail “Ama melekler henüz silahlarını bırakmadılar, ben daha yeni insanların peşinden geliyorum. Yüce Allah senden kalkmanı ve Beni Kureyza’ya yürümeni emrediyor.” Başka bir anlatıma göre Cebrail: “Ne iyi bir savaşçısın! Silahlarını bıraktın mı?” Muhammed “Evet” der. Cebrail der “Ama biz silahlarımızı henüz bırakmadık, ayağa kalk ve bu insanların üzerine yürü.” Muhammed “Nereye?” der. Cebrail “Beni Kureyza’ya. Çünkü Allah beni onları sarsmakla görevlendirdi” der. Böylece Allah’ın elçisi Muhammed derhal ayağa kalktı ve insanlara sadece birkaç kilometre uzaklıkta olan Beni Kureyza’nın üzerine yürümeyi emretti. (Ibn Kesir tefsiri – Beni Kureyza’ya karşı yapılan sefer) İbn-Kesir’in bu anlatımı sahih hadisler tarafından da desteklenir: Ayşe şöyle demiştir: Allah’ın elçisi Hendek savaşından döndükten sonra silahlarını bıraktı ve yıkanmaya gitti. Derken başı tozla kaplanmış olan Cebrail ona göründü ve şöyle dedi, “Silahlarını bırakmışsın! Allah’a hamdolsun ki ben henüz silahlarımı bırakmadım.” Allah’ın elçisi sordu: “Nereye gitmem gerekiyor?” Cebrail Beni Kureyza kabilesinin olduğu yönü göstererek “Bu tarafa” dedi. Böylece Allah’ın elçisi onların üzerine yürüdü. (Sahih Buhari 4:52:68) Bu anlatımdan açıkça anlaşılacağı üzre Muhammed ve takipçileri Mekke ordusunun geri çekilişinin ardından rahatlayıp dinleniyorlardı. Cebrail, Allah’ın emirleriyle ortaya çıkana kadar Beni Kureyza’ya karşı bir sefer düzenleme planları yoktu. Bu durum ayrıca şunu da ortaya koyuyor ki; Mekke ordusu Hendek Savaşı’nda kazılan hendeklerin önünde tıkılıp kalmışken, Beni Kureyza kabilesi müslümanlara kötü bir şey yapmamışlardı. Kaynakların belirttiğine göre kuşatma neredeyse bir ay kadar sürmüştü ama sonunda Mekkeliler savaşmadan ayrılmışlardı. Savaşabilmeleri mümkün değildi çünkü hendekler Muhammed’den hiç beklemedikleri yeni bir taktikti. Müslümanlara ulaşmanın tek yolu Beni Kureyza’nın tarafı olduğu için Beni Kureyza kalesinden yeşil ışık beklediler ancak o ışık hiç yanmadı. Mekkeliler en nihayetinde dünya üzerindeki tüm müslümanları haritadan silmekle sonuçlanacak tam teşekküllü bir savaşa müdahil olma umutlarını kaybedip geri çekildiler. Düşman geri çekildikten sonra, müslümanlar için silahları bırakma ve rahatlama zamanı gelmişti. Ancak kumandanları Muhammed için hiç de öyle değildi. Kazanç elde etmeden geri çekilmeyi kendine yediremedi. Geçmişte girdiği her savaştan galip ayrılmış, zafer ona ve takipçilerine ganimet ve köle kazandırmıştı. Uhud savaşı bu konuda tek istisnaydı. Bu savaşta ise, canlarını kurtarsalar da bir şeyler eksikti: ganimet. Mekkelilerin geri çekilişi onları bundan mahrum bırakmıştı. Cebrail’in gözükme zamanı gelmişti. Muhammed’in kendisini ve silah arkadaşlarını tatmin etmek için savaş ganimetine ihtiyacı vardı. İçinde sadece küçük bir garnizonun olduğu yakınlardaki bir kale bunu elde etmek için kolay bir hedefti. Derken Cebrail Allah’tan emirlerle çıktı geldi: “Hayır Muhammed, hedefe ulaşmadan silahlarını bıraktın” dedi. Çünkü Cebrail’e göre burada ana hedef toplu katliamdı ve bu yolla elde edilecek ganimetti. Eğer Beni Kureyza gerçekten ihanet etmiş olsaydı, İslam’ın peygamberi Muhammed ve takipçileri kazdıkları hendeklerde gömülü vaziyette olurdu. Bu olmadı ve Muhammed’in silah arkadaşları Beni Kureyza’ya ilerlemek için bir sebep görmedi. İddia edilen ihanetten haberleri yoktu. Bu sebeple Mekkeliler ayrılır ayrılmaz silahlarını bırakıp normal hayatlarına döndüler. Ancak Muhammed, ikinci kişiliğinin yani Cebrail’in yardımı ile olaya müdahale edince her şey değişti. Bu durum iddia edilen ihanetin bugün müslümanlar tarafından katliamı haklı çıkarmak için uydurulan bir bahane ya da mazeretten başka bir şey olmadığını gözler önüne seriyor. Sonrasında, teslim olana kadar İslam savaşçıları bu zayıf kabileyi bir aya yakın süre kuşatma altına tuttular. Kuşatma Yahudilerin koşulsuz teslim olması şartıyla sona erdi. Artık teslim olan kabilenin kaderi Muhammed’in ellerindeydi. Gelin detayları Muhammed Hüseyin Heykel’in kitabı Hz.Muhammed’in Hayatı’ndan okuyalım: Beni Kureyza Muhammed’e topraklarını terketmelerini ve Adhri’at’a çekilmelerini teklif eder ancak Muhammed bunu reddeder ve kararında diretir. Sonra el-Aws kabilesine ulaşılır ve yardım etmeleri istenir. el-Aws ‘tan bir grup gelir ve olayı çözüme kavuşturacak bir düzenlemenin yapılması için Muhammed’e ricada bulunurlar. Muhammed, el-Aws kabilesinden birisinin hükmü ile olayın çözülmesini teklif eder ve bu kişinin onlar tarafından seçilebileceğini belirtir. Yaşanan gelişmeler Kureyza Yahudilerine ulaştırılır ve Sad bin Muaz seçilir. Sad, el-Aws kabilesinden itibarlı bir kişi olup sağlam muhakemeleriyle tanınırdı. Sad yahudilere gidip birgün Muhammed ile yüzleşmek zorunda kalacaklarını tahmin eden ve bunu onlara söyleyen ilk kişiydi. Yahudilerin Muhammed’e ve müslümanlara küfredişlerine tanık olmuştu. Sad hakem olarak seçildikten sonra her iki tarafın da kendisinin vereceği hükme sadık kalacaklarına dair söz vermelerini istedi. Sözler verildikten sonra Beni Kureyza’dan kalesinden çıkmasını ve silahlarını teslim etmelerini söyledi. Sad ardından savaşan erkeklerin kılıçtan geçirileceğini, mal varlıklarının savaş ganimeti olarak ele geçirileceğini, kadın ve çocuklarının tutsak olarak alınacağını belirtti. Muhammed hükmü duyduğunda “Melekler şahidim olsun ki, Allah ve ona inananlar senin hükmünden memnun kaldı Sa’d. Üstüne düşen vazifeyi iyi bir şekilde yerine getirdin.” dedi. Ardından Muhammed Medine’ye dönüp burada Yahudi savaşçılarının getirilip, öldürüleceği ve gömüleceği büyük bir mezar kazılmasını emretti. [1] (Muhammed Hüseyin Heykel – Hz.Muhammed’in Hayatı s.337) İbn İshak Beni Kureyza adamlarının öldürülüşünü şöyle anlatıyor: Derken teslim oldular ve Allah’ın elçisi onları Medine’de bir bölgeye hapsetti. Ardından elçi Medine pazarına gidip orada hendekler kazdı. Gruplar halinde getirilen Yahudilerin kafalarını kesip bu hendeğin içine atıyordu. Aralarında liderleri ve Allah’ın düşmanı olan Ka’b Esed de vardı. Toplamda 600-700 arasındaydılar, bazıları sayıların 800-900’e kadar ulaştığını da dile getirir. Gruplar halinde öldürülecekleri yere götürülen Yahudiler, liderlerine başlarına neyin geleceğini sorduklarında Ka’b onlara “Anlamıyor musunuz? Mübaşir isimlerinizi okuyor ve bir giden bir daha dönmüyor. Sizi bekleyen ölümdür!” dedi. Allah’ın elçisi sonuncusunun kellesini alana kadar bu böyle devam etti. Liderleri Ka’b getirildiğinde üzerinde çiçekli bir kaftan vardı. Öldükten sonra onu kimse almasın diye üzerine küçük delikler açmıştı. Allah’ın elçisini görünce şöyle dedi: “Allah şahittir ki, sana karşı geldiğim için kendimi suçlamıyorum, ancak kim Allah’ı terkeder se o terkedilenlerden olur.” Ardından adamlarına dönüp “Tanrı’nın emri doğrudur. İsrailoğullarına karşı bir katliam yazılmıştır” dedi. Sonra oturdu ve kellesi uçuruldu. [2][3][4] (İbn İshak) İbn Kesir’e göre: Derken Allah’en elçisi hendeklerin kazılmasını emretti ve hendekler kazıldı. Omuzlarından bağlanmış bir şekilde getirildiler ve kelleleri uçuruldu. Sayıları 700 ile 800 arasındaydı. Ergenliğe ulaşmamış çocuklar ve kadınlar esir olarak alındılar ve mallarına el konuldu. (Ibn Kesir tefsiri – Beni Kureyza’ya karşı yapılan sefer) Ayrıca mutlaka değinilmesi gereken başka bir ayrıntı da Beni Kureyza’lıların hepsi başları uçurulacak kadar şanslı değildiler. Yaşamları bağışlananları çok daha kötü bir kader bekliyordu. Tekrar Muhammed Hüseyin Heykel anlatıyor: Peygamber Beni Kureyza’nın mallarını, kadınlarını ve çocuklarını (beşte birini halka hizmet için ayırdıktan sonra) bölüştürdü. Her atlı 2 kişilik pay aldı, bir tane kendisi, bir tane atı için. O zamanlar müslüman ordusunda 36 adet atlı vardı. Sa’d ibn Zayd al Ansari, müslümanların askeri gücünü artırmak için at ve zırhla takas etmek üzre Najd’a birkaç Beni Kureyza tutsağı gönderdi.[5] (Muhammed Hüseyin Heykel – Hz.Muhammed’in Hayatı s.338) At almak için satılan tutsaklar Beni Kureyza kabilesinin kadınlarıydı. İbn İshak bunu doğruluyor: Ardından Allah’ın elçisi, Najd’a bin Abdul-Ashal’ın kardeşi olan Sad ibn Zayd el Ansari için Beni Kureyza’nın tutsak kadınlarından bazılarını gönderdi ve onları silah ve at satın almak için sattı. (İbn İshak: 693) Müslümanların İtirazları En sık karşılaşılan Müslüman itirazı Muhammed’in bir ihanete cevap verdiği ve bu ihanete karşılık verilebilecek en ağır cezai hükmü uygulamayı seçtiğidir. Ancak Beni Kureyza’nın üzerine atılan ihanet iddiası rasyonel bir akıl için kabul etmesi çok zor bir şeydir. İhanet etmesi için, Beni Kureyza’nın müslümanlara saldıran ittifak ordusuna katılmış olması gerekmektedir. Eğer öyle olsaydı (Beni Kureyza Mekke ordusuna katılsaydı) savaş müslümanların toptan yokoluşu ile sonuçlanırdı. Ancak Mekke ordusunun başındaki Ebu Sufyan’ın geri çekilmeden önceki sözleri Beni Kureyza’nın Mekkeliler ile birlik olup müslümanlara karşı ittifak kurmadığını kanıtlamaktadır. Ibn İshak’ı alıntılarsak; Ebu Sufyan şöyle demiştir: “Kalıcı bir yerleşkede değiliz, atlar ve develer ölüyor; Beni Kureyza bize olan sözlerini tutmadılar ve onlar hakkında rahatsız edici haberlar aldık. Yemek pişirmemize, ateş yakmamıza ve çadır kurmamıza engel olan güçlü rüzgarı görebiliyorsunuz. Evlerinize dönün, zira ben öyle yapacağım.” (İbn İshak: 683) Ek olarak, ne Muhammed ne de takipçileri Beni Kureyza’yı ihanet etmekle suçladı. Mekkeliler ayrıldıktan sonra, Beni Kureyza’yı kuşatmak akıllarında bile yokken peygamber böyle bir şeyin gerçekleştiğine tanıklık etmesi için Cebrail’i aşağı indirtmesi gerekti. Bu durum, kabilenin toptan yokedilmesini gerektiren bir ihanetin olmadığını kanıtlamaktadır. Kuran’da yazan Beni Kureyza’nın müslümanların düşmanı Mekkeliler ile taraf oluşu, olaylar gerçekleştikten sonradır, o esnada değil. Sonrasında Muhammed koca bir Yahudi kabilesinin soykırıma uğramasını haklı çıkarmak için bir sebep gerektiğini hissetmiş olmalı ki bu konuda ayetler üretmiştir. Müslümanlar tarafından öne sürülen bir başka argüman da “Beni Kureyza’ya hükmü verecek olan hakimi seçme şansının tanındığıdır.” Beni Kureyza kendi seçtikleri hakim Sad bin Muaz sebebiyle katliama uğramıştır demektedirler. Bu yüzden de Muhammed’in eli onların kanlarına bulaşmamıştır. Bu argüman bazı sorunları beraberinde getirmektedir: Öncelikle İslami kaynaklarda Sad bin Muaz’ın hakem olmasına karar verenin Beni Kureyza mı yoksa dost kabileleri “Aws” mi olduğu belirli değildir. Bu durum şu sahih hadiste belirtilir: Ebu Sayid el Kudri şöyle demiştir ”Bazı insanlar (Beni Kureyza’nın Yahudileri) Sad bin Muaz’ın hükmünü kabul edeceğini söyledi o sebeple peygamber onu çağırdı. Bir eşeğin sırtında geldi ve o camiye yaklaştığında peygamber “Ayağa kalkın” ve dedi ve sonra “Sad, bu insanlar senin hükmünü kabul edeceğini söylediler” şeklinde ekledi. Ardından Sad “Benim hükmüm savaşçılarının öldürülmesi, çocukları ve kadınlarının tutsak olarak alınmasıdır” dedi. Bunun üzerine peygamber “Allah’ın hükmüne yakın bir hüküm verdin” dedi. (Sahih Buhari 5:58:148) Buhari’nin İngilizce çevirisinde Sad bin Muaz’ın hükmünü kabul edenlerden bahsedildiği yerde (Beni Kureyza’nın Yahudileri) kısmı eklenmiştir ancak Arapça yazılan eserin orjinalinde böyle bir kısım bulunmamaktadır. Bu sebeple Sad’ın hüküm vermesini kabul edeceğini söyleyenler Aws kabilesiydi. Beni Kureyza gibi zaptedilmiş ve diz çöktürülmüş insanlara hakimlerini seçme hakkının sunulması zaten anlamsızdır. Bu yüzden elimizdeki kanıt Müslümanların “Teslim olan Beni Kureyza kabilesine hakimlerini seçme hakkı tanınmıştır” iddiasının karşısındadır. Dahası, eğer birisi Beni Kureyza’ya hakimlerini seçme hakkı verildiğini kabul etse dahi Muhammed temize çıkmamaktadır. Sahih hadisleri dikkatli inceleyen birisi görecektir ki Sad bin Muaz’ın tek yaptığı Muhammed’in amaçladığı şeyi hüküm olarak dile getirmektir. Sad bin Muaz kanlı hükmünü dile getirdikten sonra Muhammed derhal onu alkışlayarak Sad’ın hükmünün Allah’ın hükmüyle bir olduğunu söylemiştir. Tekrar Sahih Buhari’den: Ebu Sayid el Kudri şöyle demiştir “Banu Kureyza’nın insanları Sad bin Muaz’ın hükmünü kabul edeceklerini belirttiler. Peygamber de Sad’ı çağırdı. Sad eşek sırtında geldi ve Peygamber ona “Bunlar senin hükmünü kabul edeceklerini söyledi” dedi. Bunun üzerine Sad “Erkeklerini (savaşçılarını) öldür, çoluk çocuğunu da tutsak olarak al. Bunun üzerine peygamber ona“ Sen Allah’ın hükmüne uygun hüküm verdin” dedi. (Sahih Buhari 5:59:447) Muhammed zaten kabileyi kıyımdan geçirmek istiyordu, hatta Sad bin Muaz işe dahil olmadan önce bile. Kabileyi kuşattığı zaman bu plan kafasındaydı. Ebu Lubaba’yı kuşatma esnasında elçi olarak Beni Kureyza kalesine göndertti. İbn İshak’ın siyerinde bu olaydan bahsedilmekte. Allah’ın elçisi Ebu Lubaba’yı Beni Kureyza kabilesine gönderir. Kureyzalılar onu gördüklerinde yanına giderler. Kadınlar ve çocuklar yanına gidip karşısında ağlarlar ve Ebu Lubaba onlara üzülür. Kureyzalılar “Ey Ebu Lubaba, sence Muhammed’in hükmüne teslim mi olalım?” Ebu Lubaba “Evet” dedikten sonra eliyle boğazını gösterek katliama uğrayacaklarını işaret eder. (Ibn Ishak: 686) Hatırlatırız, anlatılanlar kuşatma anında gerçekleşmiş olup Sad bin Muaz kuşatmadan sonra bu olaya dahil olmuştur. Burada Muhammed’in elçisinin Beni Kureyzalılara Muhammed’in niyetini açıkladığını görüyoruz. Sonrasındaysa Ebu Lubaba kuşatma altındaki kabileye Muhammed’in planını anlatmaktan suçluluk duyar. Çok geçmeden orayı terkedecek ve kendisini caminin sütunlarından birine bağlayacaktır. Bu durumla ilgili İbn İshak’da şunlar geçer: Ardından Ebu Lubaba onları terketti ve peygamberin yanına gitmek yerine “Allah beni yaptığım şeyden dolayı affetmedikçe buradan ayrılmayacağım” diyerek kendisini caminin sütunlarından birine bağladı. Bir daha asla Beni Kureyza’ya gitmeyeceğine, Allah’a ve onun elçisine ihanet ettiği şehirde bir daha asla görünmeyeceğine dair Allah’a söz verdi. (Ibn Ishak: 686) Eğer Beni Kureyza’nın başına gelenlerin sebebi tamamen Sad bin Muaz ise, İbn İshak’da yazanlar nasıl açıklanabilir? Orada yazanlar Muhammed’in Beni Kureyza’yı soykırım yapma niyetiyle kuşattığını ortaya koyuyor. Müslümanlar arasında tutulan bir diğer argüman da Beni Kureyza Yahudileri’nin Tevrat’ta yer alan, kendi kanunları çerçevesinde öldürüldükleridir. Argümana göre Sad bin Muaz’ın hükmü Tesnim 20: 10-18’le örtüşmektedir. Müslümanlara göre buradan yola çıkılırsa ne İslam ne de müslümanlar suçlu olarak gösterilebilir. Gerçekte, Tesnim 20: 10-18 “Tevrat’ın kanunu” değildir. O sadece Yahudi-Hıristiyan tanrısından gelen belirli bir fetih planı hakkında belirli bir yöndür. Tevrat’ta vaadedilen topraklara ulaşıldığı için artık geçerliliği de yoktur. Üstelik ne ihanetle ilgisi vardır ne de ihanet eden dostlarlara nasıl muamele yapılacağıyla. Bu sebeple eğer Muhammed ya da Sad bin Muaz gerçekten de bu kanunları kabileye uyguladıysa, bu, yanlış duruma yapılan, yanlış kanunun yanlış uygulamasıdır. Allah’ın peygamberi olarak Muhammed bu yanlış kanunların yanlış uygulamasını kolaylıkla yürürlükten kaldırabilirdi. Ayrıca müslümanların bu argümanı şu soruları gündeme getiriyor: 1.Neden müslümanlar Tesnim’in (Tahrif edildiğini iddia ettikleri yazıt) hükmünü başka durumlarda zalimce, sert ve soykırım örneği olarak gösterip eleştirirken şimdi birden bire onu adil ve doğru kabul ediyorlar? 2. İslami kaynaklar Muhammed’in Beni Kureyza liderleri gibi sadece savaşan erkekleri değil aynı zamanda liderlerinin/büyüklerinin kararlarıyla yakından ilgisi olmayan erkek çocukları da öldürdüğünü yazar. Niçin masumlar gereksiz yere katledildi? Bazı müslümanlar Beni Kureyza içinden sadece savaşabilenlerin öldürüldüğünü iddia eder. Kendi kaynaklarına göre bu doğru değildir. Muhammed Yahudiler arasından kimin savaşabileceğine nasıl mı karar vermiş? Kendi kaynaklarından okuyun: Allah’ın elçisi onlardan ergenlik çağına erişen herkesin öldürülmesi gerektiğini emretti. (Al-Tabari: Cilt 8. (s. 38)) Başka bir kaynak ise öldürüleceklerin -ergenlik çağına ulaşmış olsun olmasın farketmeksizin- nasıl belirlendiğini anlatıyor: Attiyah el-Qurazi şöyle demiştir: “Ben Beni Kureyza tutsakları arasındaydım. Bizi incelediler ve aramızdan kasık kılı olanlar öldürüldü, olmayanlar sağ bırakıldı. Ben henüz kılı olmayanlardandım. (Abu Dawud 38:4390) Önceden de gösterdiğimiz gibi, Muhammed Sad’ın hükmünün Allah’ın kanunları çerçevesinde uygun olduğu beyanında bulundu. Bu sebeple müslümanlar gereksiz yere Tevrat’a atıfta bulunmayı bırakmalı ve kendi peygamberleri Muhammed’in Sad’ın hükmünü alkışlayarak onayladığına yoğunlaşmalı. Son olarak, Müslümanlar için sonsuza dek mükemmel örnek , (İnsan-ı Kamil) olan Muhammed’in Beni Kureyza Yahudileri’ni kuşatmadan onlarla nasıl iletişim kurduğunu öğrenmek ilginç olabilir. Kaynaklar kendileri konuşsun: Allah’ın elçisi onların kalelerine yaklaşınca şöyle dedi “Sizi maymunların kardeşleri…, Allah sizi rezil edip intikamını üzerinize mi saldı?” Beni Kureyzalılar cevapladı: “Ey Muhammed, sen vahşi bir insan değilsin.” (Ibn Ishak: 684) Yine sahih derlemelerden: El-Bara şöyle demiştir “Kureyza’nın kuşatma gününde, Allah’ın elçisi Hassan bin Thabit’e der ‘Onlara şiirlerinle acı çektir, Cebrail seninle’ dedi.” (Sahih Buhari 5:59:449) Çaresiz insanlara “maymunların kardeşleri” sözleriyle acı çektirmek ve takipçilerini aynı şeyi yapmaları için tahrik etmek “Allah’ın peygamberi “ için ne derece uygun bir eylemdir? Üstelik bu hakaretleri kuşatmadan önce söylediğini belirtmeye ihtiyaç var mı bilinmez. Sonuç Müslümanlar bu suçu haklı çıkarmak için pek çok apolojetik argüman ortaya atar. Kullandıkları en meşhur argüman Beni Kureyza’nın sözde ihanetidir. Herhangi bir ihanetin Hendek savaşında İslam’ı tarihe gömeceği düşünülürse bu sözde ihanet argümanının kusurları açıkta ortaya çıkar. Tesnim (kendileri tahrif edildiğine inandıkları dini yazıt) ve işe çok sonradan dahil olan Sad bin Muaz kullanılarak ortaya attıkları bahaneler eleştiriye maruz bırakıldığında ayakta kalamıyor. Çünkü Muhammed bu kabileyi hakim Sad bin Muaz davet edilmeden önce kıyımdan geçirmeyi planlamıştı. Hatta Sad hükmünü açıkladıktan sonra, koşarak ondan yana taraf alıp, bu hükmün Allah’ın da hükmü olduğunu duyuran kişi Muhammed idi. Tüm bu durumları işin içine dahil ettiğimizde, bu olayı savunmak için ortaya sürülebilecek geçerli bir argüman bulunmamaktadır. Bu olaydan sonra Arabistan’da Beni Kureyza adında bir kabile olmamıştır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder